
Sanatsal yaratı, bir tür zihinsel faaliyettir; bulanık ve belirsiz bir şekilde algılanan duygu ya da düşünceleri, öteki insanlara aktarılmaya hazır açıklık düzeyine getirmektir. İnsana yeni şeyler veren ve bir sanatçının ifade ettiği her duygu ve düşünce, sanat yapıtıdır. Fakat bu zihinsel çalışma ve yaratı, gerçekten insanların ona atfettiği öneme sahip olmalıdır. İnsanlık için iyi olana katkıda bulunmalıdır; sanatın insanlığı kötüye götüren arzularla da ilişkisi açık olduğundan, sanata verilen değer, onun sadece insana yararlı oluşuna mal edilemez.
Bu açıdan baktığımız zaman bir sanat yapıtı için öncelikli olanın insana yeni şeyler vermek , sanatçının duygu ve düşüncelerini alıcı olarak tanımlayabileceğimiz kitlelere ulaştırmak olduğunu söyleyebiliriz. Kaynak olarak tanımlayabileceğimiz sanat yapıtı ile alıcı arasındaki iletişimde önemli olan şey aslında mesajdır. Bu mesajın belirli bir hedef kitleye atfedilmesinden çok yoruma açık biçimde ortaya konması sanat yapıtının her kesim tarafından olumlu ya da olumsuz eleştiri almasını sağlamaktadır. Ortada somut bir geri bildirim olmamasına rağmen bu eleştiri ve yorumlar dolaylı olarak sanatçının bir sonraki eserine de şekil verir.
Video –Art ve Klip-Art sanatında iletişim
Aristoteles der ki, “içimizdeki töresel iyi özellikler, ne doğanın bir zorunluluğudur ne de doğaya karşı olmuştur, aksine onları kendimize katma yeteneği bizim doğamızda vardır ve ahlaki özelliklerimizi alışkanlık haline getirerek mükemmel duruma yaklaşırız”. Mükemmel duruma yaklaşan, içsel sorunlarını çözümleyebilmiş, kendisiyle ve çevresiyle barışık bir bireyin “sanatçı” kimliği ile ortaya koyacağı yapıtlar, bir “sanat yapıtı”, bir “değer” olabilmeye çok yakın bir konumda olacaklardır.
Bir sanatçı için kendi iç dünyasındaki karmaşayı çözmek öncelikle sanatçının alıcı profili olarak tanımlayabileceğimiz izleyici ile arasındaki bağında çözülmesini sağlayacaktır. Aristoteles’in de belirttiği gibi kendisiyle ve çevresiyle barışık bir bireyin “sanatçı” kimliği ile ortaya koyacağı yapıtlar, bir değer olabilmeye en yakın yapıtlar olacaklardır.
Bu açıdan baktığımız zaman sanatçının kaynak-alıcı ilişkisi arasındaki bağı en iyi şekilde kurması bir zorunluluktur. Günümüz sanatında çok önemli bir yeri olan bu ilişkiyi sanatçılar farklı sanat dallarıyla gerçekleştirmeye çalışmaktadırlar. Bu sanat dallarından bazıları da Video-art ve Klip-art’dır.
Video-art ve klip-art için video kamera kullanarak ya da hiç kamera kullanmayarak, öykü anlatma kaygısı taşımadan, tamamen görüntüleri merkeze alan ve müzikten sıkça yararlanan, video merkezli görsel deneyimler diyebiliriz.
Teknolojik bir iletişim aracı olmaktan çok tek yönlü bir bildirim nesnesi olarak görülebilecek bu sanat yapıtları diğer dallardan farklı olarak sözlü ve sözsüz iletişimi bir arada kullanırlar.
Örneğin bir tabloya baktığımızda sanatçının vermek istediği mesaj ( varsa tabi ) sabit bir görüntü yoluyla alıcıya aktarılır. Fakat teknoloji tabanlı Video-art gibi yapıtlarda alıcıya birden fazla yolla aktarım yapılır. Özellikle ses ve çoğul görüntü yoluyla yapılan bu aktarımda sanatçı vermek istediği mesajı değişken görüntüler ve sesler yardımıyla daha etkili bir biçimde yapar. Çünkü önemli olan alıcının birden fazla duyusuna hitap ederek etkiyi arttırmaktır.
Tek yönlü bir bildirim olarak tanımlayabileceğimiz bu yolla alıcı hangi ırka, dile vb. şeylere sahip olsun alınan mesaj daima yorumlanmaya açıktır. Fakat alıcılar arasındaki farklılıklar ne kadar fazla olursa yorumlar da o denli farklı olacaktır. Aslında diğer sanat disiplinleri için de durum böyledir.
Örneğin, Hollandalı bir ressam olan Pieter Bruegel’in yerel temalı, hangi resmine bakarsanız bakın, yoruma yönelmeden önce, aklınıza ilk gelen sorulardan biri; acaba bu resme, Hollanda ve Hollanda dışı bir coğrafyada yaşayan insanlar nasıl bakar, nasıl yorumlar olmaktadır. Söz konusu ressamın, bir resminden, en azından Hollandalı veya bir İtalyan’ın alacağı zevkler ya da estetik tatlar bile mutlak biçimde farklı olacaktır.
Her şeyden önce şu bilinmelidir ki sanat yapıtını, ona ilgili, hatta zaman zaman ilgili olmayan herhangi bir izleyici bile olumlu-olumsuz yorumlayabilmiştir. O zaman yorumlamaya kalkan kişinin, mesleği ve sosyal ortamı da bu konuda önemli bir etkendir. Yorumlamaya yönelme hakkı, söz konusu olabilecek bir sanat yapıtıyla, bire-birde kalan herkesle ilişkilidir.
İşin yorumlayıcı tarafında bir başka ilgi çekici taraf ise, sanat yapıtını sanatçının kendisi, izleyici kitle ve eleştiricinin nasıl görmeye çalıştığıdır. Çünkü sanatçının, sanat yapıtını görme eğilimini etkileyici şartlarla, buna izleyicinin ya da eleştiricinin getireceği bazı ortak noktalar olmasına rağmen, birbirine uymayabilecektir.
Yorumlamak için “karşılaştırma” yani analoji yeteneğinin de olması şarttır. Belli bir döneme ait sanat yapıtının, tam olarak aydınlatılması için, kendi, önceki ve sonraki dönemlerden, sanat yapıtlarıyla karşılaştırmaya götürmek sağlıklı bir yöntemdir. Fakat karşılaştırma yapabilmek için, biriktirmeye alışmış bir göz de gerekmektedir.
Ali CANTÜRK Akademia Sanat/Kasım/Köşe yazısı
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder