
Mekân yanılsamasına ilişkin bir kaygının izleri Rönesans öncesinde Pompei’deki kalıntılarda karsımıza çıkmaktadır. İtalya’nın Campania bölgesinde, Vezüv Yanardağı yakınlarında, eski lavların _olusturdugu yüksek ve egimli bir alan üstünde yer alan bu antik kent, Vezüv’ün MS 79’da patlaması sonucunda yıkılmış, kalınlığı 6-7 metreyi bulan bir püskürtü örtüsü altında kalmıştır. 1748 yılında yapılmaya başlanan kazılarla ortaya çıkarılan duvar resimleri ve
mozaiklerde, hava perspektifinin kullanımı dışında ışık-gölge aracılığı ile hacim kazandırılmış figürlerin yer aldığı görülür. Böylelikle dönemin resimlerinde açık bir mekân kaygısının taşındığı ifade edilebilir.
Ortaçağ’da kitap resimlerinde ve Bizans mozaiklerinde az da olsa oylum kaygısı ve renk tonlamaları görülmekle birlikte figürlerin yer aldığı mekân görsel bir nitelik taşımamaktadır. Ortaçağ’ın 12 ve 13. yüzyıllarını içine alan dönemin kültürü, Gotik Sanatı doğurmuştur. Bu dönemin felsefi yapısı ile Gotik Sanat birbirinden ayrı tutulamaz. Skolastik düşünce biçiminin özellikle mimaride görülebilen etkilerinden diğer sanat alanları da payını almış ve resim sanatı mimari yapıların pencerelerine yapılan vitray ve daha sonra da, önce manastır rahipleri ardından profesyonel sanatçıların eliyle yapılan minyatürlerde uygulama alanı bulmuştur. El yazması
kitapların süslenmesi ve vitraylarda kullanılan resim yalnızca mimarlığın bir parçasıdır. Amaç yalnızca dinsel bir konunun betimlenmesi olduğu için, kullanılan figürler doğayı yansıtma amacı taşımamışlardır, onlar yalnızca birer sembol olarak kullanılmışlardır.
Rönesans öncesi Avrupa resmi ile İslam minyatürlerinde de benzer bir derinlik uygulaması kullanılmıştır. Minyatürlerde dikey yüzeyler karsıdan göründüğü gibi, yatay yüzeyler ise plan biçiminde, sanki tepeden görünüyormuş gibi çizilir. Bu da minyatüre alışılmadık bir üst üste binmişlik duygusu verir. Doğu resim sanatının düz yüzey geleneği vardır.
Ortaçağ’da temsile dayalı, tanrısal olanın temel alındığı bir gerçeklik anlayışına bağlı sürdürülen resim sanatı, Yeniçağ mantığının şekillenmesi ile birlikte, dünyevi olana yönelmiş, insan ve doğanın önem kazanması ile mekânın çözümlenmesinde farklı yöntem arayışlarına gidilmiştir.
Giotto ile beliren uzayın perspektif yorumlanması, 14. yüzyılın felsefi akımlarından nominalizm ve mistisizmin ortak paydası olan öznelcilik ile ilişkilidir. Skolastik düşünme biçiminin nesnel, bireyi dışlayan ve değiştirilmesi mümkün olmayan mutlak doğru kavramı yerine bu düşünce biçimleri özneden yola çıkan bir doğru oluşturmuşlardır. Bunun sonucu olarak bireyin bakış açısının önem kazanmasıyla , resimsel mekânda derinlik yaratma kaygısı da belirginleşmiştir. Floransalı ressam Giotto di Bondone (1267-1337 dolayları) ile yepyeni bir dönem başlamıştır,onun resimleri yeni bir resimsel mekân anlayışının başlangıcı olmuştur.
Bilimsel perspektifin kullanılması 15. yüzyıl resminde ortaya çıkmış olsa da, bu değişimin kaynağı Giotto olmuştur. Giotto’nun en önemli yapıtları duvar resimleridir. Resimlerindeki perspektif kısaltım ve hacimlendirme o zamana kadar bu denli basarıyla uygulanmamıştır. Giotto, iki boyutlu resim yüzeyinde derinlik yanılsaması yaratma tekniğini keşfetmiştir. Giotto’nun başarısı, doğayı gözlemlemesi ve onu çıkış noktası olarak alması ile ilişkilidir. Rönesans’a geçiş diye nitelendirilen bu dönemde, birçok ressam Bizans resmini model almış, Giotto ise Bizans resmine şiddetle karsı çıkarak kendi doğa gözlemleri ile çalışmıştır. Onun resimlerinde figürler gerçek bir mekânda yer alırlar, mekân hissini yaratan, figürlerin konumlandırılma biçimleri ve oylumlanışlarıdır
Burcu GÜRSOY Akademia sanat/ekim/köşe yazısı
mozaiklerde, hava perspektifinin kullanımı dışında ışık-gölge aracılığı ile hacim kazandırılmış figürlerin yer aldığı görülür. Böylelikle dönemin resimlerinde açık bir mekân kaygısının taşındığı ifade edilebilir.
Ortaçağ’da kitap resimlerinde ve Bizans mozaiklerinde az da olsa oylum kaygısı ve renk tonlamaları görülmekle birlikte figürlerin yer aldığı mekân görsel bir nitelik taşımamaktadır. Ortaçağ’ın 12 ve 13. yüzyıllarını içine alan dönemin kültürü, Gotik Sanatı doğurmuştur. Bu dönemin felsefi yapısı ile Gotik Sanat birbirinden ayrı tutulamaz. Skolastik düşünce biçiminin özellikle mimaride görülebilen etkilerinden diğer sanat alanları da payını almış ve resim sanatı mimari yapıların pencerelerine yapılan vitray ve daha sonra da, önce manastır rahipleri ardından profesyonel sanatçıların eliyle yapılan minyatürlerde uygulama alanı bulmuştur. El yazması
kitapların süslenmesi ve vitraylarda kullanılan resim yalnızca mimarlığın bir parçasıdır. Amaç yalnızca dinsel bir konunun betimlenmesi olduğu için, kullanılan figürler doğayı yansıtma amacı taşımamışlardır, onlar yalnızca birer sembol olarak kullanılmışlardır.
Rönesans öncesi Avrupa resmi ile İslam minyatürlerinde de benzer bir derinlik uygulaması kullanılmıştır. Minyatürlerde dikey yüzeyler karsıdan göründüğü gibi, yatay yüzeyler ise plan biçiminde, sanki tepeden görünüyormuş gibi çizilir. Bu da minyatüre alışılmadık bir üst üste binmişlik duygusu verir. Doğu resim sanatının düz yüzey geleneği vardır.
Ortaçağ’da temsile dayalı, tanrısal olanın temel alındığı bir gerçeklik anlayışına bağlı sürdürülen resim sanatı, Yeniçağ mantığının şekillenmesi ile birlikte, dünyevi olana yönelmiş, insan ve doğanın önem kazanması ile mekânın çözümlenmesinde farklı yöntem arayışlarına gidilmiştir.
Giotto ile beliren uzayın perspektif yorumlanması, 14. yüzyılın felsefi akımlarından nominalizm ve mistisizmin ortak paydası olan öznelcilik ile ilişkilidir. Skolastik düşünme biçiminin nesnel, bireyi dışlayan ve değiştirilmesi mümkün olmayan mutlak doğru kavramı yerine bu düşünce biçimleri özneden yola çıkan bir doğru oluşturmuşlardır. Bunun sonucu olarak bireyin bakış açısının önem kazanmasıyla , resimsel mekânda derinlik yaratma kaygısı da belirginleşmiştir. Floransalı ressam Giotto di Bondone (1267-1337 dolayları) ile yepyeni bir dönem başlamıştır,onun resimleri yeni bir resimsel mekân anlayışının başlangıcı olmuştur.
Bilimsel perspektifin kullanılması 15. yüzyıl resminde ortaya çıkmış olsa da, bu değişimin kaynağı Giotto olmuştur. Giotto’nun en önemli yapıtları duvar resimleridir. Resimlerindeki perspektif kısaltım ve hacimlendirme o zamana kadar bu denli basarıyla uygulanmamıştır. Giotto, iki boyutlu resim yüzeyinde derinlik yanılsaması yaratma tekniğini keşfetmiştir. Giotto’nun başarısı, doğayı gözlemlemesi ve onu çıkış noktası olarak alması ile ilişkilidir. Rönesans’a geçiş diye nitelendirilen bu dönemde, birçok ressam Bizans resmini model almış, Giotto ise Bizans resmine şiddetle karsı çıkarak kendi doğa gözlemleri ile çalışmıştır. Onun resimlerinde figürler gerçek bir mekânda yer alırlar, mekân hissini yaratan, figürlerin konumlandırılma biçimleri ve oylumlanışlarıdır
Burcu GÜRSOY Akademia sanat/ekim/köşe yazısı
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder